Devrim Arabalarıyla Gelen Entel Köy Efe Köye Karşı ve Köy Enstitüleri
Yıl 1990 7-8 yaşında falanım, rahmetli dedemin bir komşusu vardı, Galip Amca. Dedeme gittiğimiz bir akşam bizi yemeğe davet etti Galip amca. Gittik. Sofradaki gerilim ve eşinin galip amcaya olan anlamadığım kızgınlığını hissetmiştim. Sanki birşey olmasına gerek yoktu eşi Galip amcaya mütemadiyen bir hayat tercihi olarak kızgın gibiydi. Odanın köşesinde duran ud'a gözüm ilişti. İlgimi farkeden Galip amca "evlat sen birşeyler çalıyormusun" diye sordu. "Hayır, bunu sizmi çalıyorsunuz" dedim. Eşi kendi kendisine konuşurcasına yakındı "alacak yine eline sofra başında" diye. Dedem bunu duydu ve gülümsedi. Galip amcanın yüzü hiç değişmedi, sanki aynı kelimeyi defalarca duymuş ve kanıksamış gibiydi.
Yemekleri yedikten sonra aldı udu eline çaldı Galip amca. Çok hoşuma gitmişti bu müzik ziyafeti. Eşi Mutfağa gitmiş dinlemek istememişti.
Aradan onca yıl geçtikten sonra dedeyle yenen onlarca yemeği unuttum fakat o akşamı hiç unutmadım nedense. Yıllar sonra bir gün dedeme sordum o akşamı ve Galip amcayı. Dedem tebessüm ederek anlatmaya başladı;
Galip amca eski tüfeklerdenmiş. Eşiyle genç yaşta evlendikten sonra köy enstitülerinden birisinde bir süre eğitim almış, dedem "okumadığı kitap yoktu çok okurdu" dedi Galip amca için. Ayrıntısını bilmiyorum sonra köye dönmüş Galip amca. "Yeni adet çıkarma" demişler, "böyle gelmiş böyle gider" demişler dışlamışlar Galip amcayı. Eşiyle ilişkiside bozulmuş yıllar içinde ailede dışlanan uyumsuz muhalif istenilmeyen bir adam olmuş çıkmış. Tabi bu tepkilerden sonra yıllar içinde öfkeli bir adam olmuş Galip amca, "dolu bardak daha fazlasını ne yapsın ortada bir çeşme var tüm bardaklar doldukça oraya dökülüyor çeşme doluyor doldukça bereketleniyor herkes faydalanıyor ama bizim insanımızı yalaktan su içmeye alıştırmış bu efendiler, Galip, bardağı dökecek çeşme bulamamış zamanla da herkesin bardağını boş görür olmuş işte böyle" dedi.
Devrim Arabaları ve Entel Köy Efe Köye Karşı adlı filmleri izlemeyenler varsa şiddetle tavsiye ediyorum. Yani şiddet uygulayacak kadar olmuşum artık siz düşünün. Daha geçen gün "TV de ilk Kez" adı altında ulusal bir kanalda yayınladılar Entel Köy Efe Köye Karşı adlı filmi. Yapım yılı 2011 idi.
Devrim Arabaları günümüzde sayıları çok fazla olan "milli duygular ve milliyetçilik" şiarıyla hareket ettiğini sanarak emperyalizmin kucağında ABD'nin arka bahçesi olan bu topraklarda at gözlüğüyle biat ederek yaşayanlara güzel bir mesaj niteliğinde bence. Eline bayrak ver ama iç işlerini ve iş gücünü sonuna kadar kullan ve yönet mantığıyla hareket eden birkaç Ülkenin hemen hemen tüm ülkeler üzerinde oynadığı politik ve ekonomik oyunlar hepinizin malumu. Türkiye'de bu arka bahçelerden birisi. Daha o yıllardan stratejistlerin ülkeler coğrafyası ve toplumsal hassasiyetleri, kültürleri ve yaşamsal değerleri üzerine çalışmaya başlayarak farklı paketlerle ihtiyacı olan pazarı nasıl yaratacağının düzenini kurduğunu Devrim Arabaları'nda ucundan kıyısından görmek mümkün.
Şimdi yine kolaya kaçıp insanların cahilliğinden ve kolay yönlendirilir olmasından yola çıkıp öfke kusmayacağım. Ben yaşadığım toplumda bir "öteki" olmayı kendim tercih ettim veya bu bir tercih değildi belki süreç sizi buna itiyor. Çünkü farkındalıkla harmanlanmış tecrübelerle büyümüş insanların "muhalif" "aktivist" olması kadar doğal bir duruş olmadığını düşünüyorum. "Körü körüne" hayatlarla çevreli "ya sev ya terket" inadını hala koruyan insanlarla dolu bu coğrafyanın tüm bunların aksine dünyadaki en hoşgörülü en içten ve en "saf" gönüllerede ev sahipliği yaptığını biliyorum çünkü. Tüm bu kozmopolit yapıyı görmek ve kanıksamak işin kolay kısmı.
Gelelim Devrim Arabaları ve Öfkemi tüm içtenliğimle kusmak istediğim güruh kısmına. Filmde ara ara gördüğümüz bu simaların hepsi gerçekte varlar, farklı konumlarda farklı şehirlerdeler ama hep var oldular aramızda oldular. Ve o yıllarda ülkenin tüm talihini etkileyecek bir dönüşüme ve esarete nasıl destek verdiklerinin farkında değillerdi belki. İşte o güruhun tek yaşama varolma ve hayat amacı "PARA" ve "GÜÇ" idi. Ve bu zenginliğe ulaşmak için herşeyi kullandılar. Milli duygular, toplumsal hassasiyetler devrim arabaları ve ona benzer onlarca kırılma noktası yaşanmış olmalı ülkede.
Daha öncesinden başlayarak, devrim arabaları ve benzer onlarca kırılma noktasıyla birlikte toplum büyük bir değişimin içerisine sürüklendi. O toprak kokan analar, nasırlı elleriyle hasat yapan dedeler, süt kokan kırmızı yüzlü cocuklar geçmişte kaldı. Emperyalizm ve Kapitalizm Sürratle topluma nüfus etmeye başladı. Halk savaştan çıkmıştı yorgundu, yeni toparlanıyordu belki. Tüm sahte ışıklara koşarak gidiyordu gittide.
Günümüze kadar süren bu değişim şu an son halini almış durumda. İşte burada da Entel Köy Efe Köye Karşı giriyor devreye. Tarımın ve hayvancılığın en büyük geçim kaynağı olduğu bu topraklarda büyük göçlerle birlikte köylünün varolma çabası şehir ışıklarına kaydı. Ucuz ve biata uygun yani gözü açılmamış işçi arayanlar yaşadı tabi. Köyler kendisini yenileyemediği için gençler için cazibesini yitirdi. "Eski köye yeni adet" getirtmeyen o kepli amcalar Bastı suni gübreyi ilacı bastı ithal tohumları doğal olmayan ne varsa karıştırdı toprağına. Sonra gördü ki bu tohumların genetiğiyle oynanmış sadece 1 kere ürün veriyor, her sene yeniden alacaksın çünkü emperyalizm böyle emrediyor. Köylerden gitti o karpuz kokusu yeşil kokusu. Kahveler doldu taştı. Gazeteler ajansların yerini okey, kağıt, başlık parası aldı. Ne okuyorsa ne görüyorsa ona inanan subjektif milyonlarca oy potansiyeli yıllar içerisinde çok güzel hazırlandı. Şimdi bile gidin tarımla uğraşan bir amcaya şikayetini sorun ilk söyleyeceği Ziraat'in sattığı ürüne bu sene çok az fiyat biçtiği olacaktır. Çünkü tüm toplum tek birşey için kodlandı yıllar yılı. PARA PARA ve PARA.
Bu arada kalmışlık apaçileri doğurdu. Sonsuz saygı duyduğum ve imrendiğim tek insan komünü olan Kızılderilileri bu işe karıştırmayı ben istemedim fakat popüler kültür ne diyeyim. Apaçiler işte bu duygulardan arınmış içtenliğini yitirmiş tamamiyle hunhar mantıkla topluma işlemiş olan ayrıştırmanın ve sınıf karmaşasının sadece bir sonucudur. Biat eden efendici neslinden farklı olarak onlar yıllar yılı bu kandırılmışlığın ezilmişliğin birer canlı dışavurumudur. Acılanmayı hiçbir zaman bırakmadılar fakat sınıf atlamakta istiyorlardı bu alışılagelmiş düzende farklılık istiyorlardı, Galip amcanın yıllar önce verdiği mücadeleye benziyor birazcık. Tıpkı Almancıların çocukları gibi, bakın o çocuklara çoğu çalışmıyor okulu asıyor veya hiç gitmemiş, kendilerine has tarzları giyimleri var, boşvermişliğin ve boşluğun temel aldığı bir isyan halide onlarda vücut bulmuş aynı apaçilerde olduğu gibi fakat düşünsel olgunluk ve farkındalık yok. Geçmiş nesilleri gibi "kabullenme" onlardada hakim bir takım toplumsal hassasiyetlerle kültürdür ananedir inançlardır onlarında zihni bulanmış ve düşünsel gelişimleri doğdukları günden itibaren ailesi çevresi desteğiyle kısıtlanmış fakat bünyeleri bunu kabul etmemiş doğaları isyan ediyor
Şimdi efendiler, istedikleri gibi yetiştirdikleri kolay yönlendirilen, düşünmeyen ve sorgulamayan idealizmi hor gören bu kalabalıklara bakıp eserleriyle gurur duyuyor olmalılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder