Total Recall 2012 ve Zihnimi Kurcalayan Çözümsüzlükleri
Ülkemizde Gerçeğe Çağrı adıyla 1990 senesinde gösterime giren Total Recall'un Arnold Schwarzenegger'e kazandırdığı ünün yanısıra çekildiği yıllarda Bilim Kurgu ve Gelecekte Dünya Temasını işleyişi ve senaryosuyla her zaman ayrı bir yerde görmüş benim gibi büyük bir kitle olduğuna eminim. İşte çekildiği yıllarda Arnold'a rağmen böylesi bir iz bırakmış Total Recall'in yenisi çekilmiş. Yeni film eski filmin senaryosuna büyük ölçüde bağlı kalsa da bana göre çok büyük detaylı değişiklikler de yapılmış. İlk Total Recall'un Mars'da geçtiği Mars atmosferini ve oksijenin önemini hepimiz hatırlarız. Hatta Arnold ve ekürisinin Mars atmosferine maskesiz düşmesiyle basınca maruz kalarak yüzlerinde oluşan tepkimeler hala gözümün önündedir.
Yeni filmde Mars tamamiyle senaryodan çıkarılarak farklı bir kurgu oluşturulmuş. Fakat şahsi kanaatim yeni kurguda gayet güzel farklı ve dokunaklı. Teknolojinin bütün nimetlerinden yararlanan yeni filmde oyuncu seçimlerini Douglas Quaid'i canlandıran Colin Farrell dışında ben iyi buldum. Ancak tüm film boyunca Colin Farrell'a bir türlü alışamadım hep bir eyretilik bir yerde yanlışlık var hissine kapıldım. Bunun nedeni olarak kendisini gördüm lütfen bana kızmasın. 90'ların sarışın cazibesi Sharon Stone'un yerine ise şahsen hastası olduğum Underworld Serilerinden hatırladığım Kate Beckinsale oynamakta. O değişik ingilizce aksanı yokmu beni bitiriyor. Bana mı değişik geliyor sadece bu hatunun kelime vurguları ses tonu?
Kate Beckinsale |
*Spoiler İçerir*
Douglas'a Rekall'da anı yükleme işlemi başlamadan önce bir iğne yapılıyor, bu iğnenin yapıldığı bölgeye bir dövme konduruyorlar. Bu dövme aynı zamanda Douglas'ın gerçek dünya ile sipariş anıları arasında bir simge, gerçekliği sorgulatan Rekall çalışanıyla diyalogları dikkatle dinlediğinizde "gerçeklik" dediğimizin tam anlamıyla ne olduğunu tekrar gözden geçirdim. Matrix'in "whats the real" repliğini hatırladım bir an. Günümüz teknolojisiyle bile hala çözülemeyen sırlarla dolu bir organ beynimiz.
% olarak çok farklı rakamlar okusamda hepsi aynı noktada birleşiyor. Beynimizin yüzde% olarak çok küçüm bir kısmını kullandığımız bilimsel olarak tespit edilmiş bir gerçek. Tüm duyu organlarımızla edindiklerimizin yorumlandığı bu organın rüyalarımızla olan bağı beni hep etkilemiştir. Parapsikolojiye olan ilgimde bunu körüklemiştir.
Peki madem küçük bir yüzdesini kullanıyoruz kalanı neden var? Diğer yüzde ne işe yarıyor? Doğanın ekosistemin muhteşem bir döngüye ilahi bir dengeye sahip olduğunu gözlemlemeyen yoktur. Bu düzende hiçbirşey amaçsız veya "bağ"sız değildir. Herşey birbiriyle bir şekilde ilişkili ve bağ halinde, tüm bu enerji sürekli döngü sayesinde yenileniyor ve kırılma yaşamadan varolmaya devam ediyor. Tabi ki türümüz ve kendi sahte dünyası ilk insana göre bunun çok dışında bir düzenin içerisinde. Ancak yaradılışı gereği tüm bu bağları hissederek nefes alıyor, atalarından aldığı miras her jenerasyon biraz daha körelerek yitse de, doğanın bir parçası olduğunu ve kendi suni hayatının kendi suni değerlerinin ve kendi kurguladığı şehirlerinin ona hiçbir zaman mutluluk vermediği vermeyeceği önümüzdeki yıllarda daha aşikar bir şekilde ortaya çıkacak.
Konuyu dağıtma amacımı törpüleyerek filme dönersek eğer, filmin son sahnesinde Douglas bu dövmenin olmadığını farkediyor ve şaşırıyor, yüzünde "lan hayal mayal alter egomun kadını karşımda aşkla bana bakıyor Koca Koloniyi kurtarmışım gerisi hikaye" bakışı var ki bence o bakış için bir hayli çalışmışlar.
Bir iddiaya göre Douglas Sandalyede kalıyor ve gerçek dünyaya dönemiyor, film boyunca ara ara sahnelerle bu döndürme çabaları vurgulanıyor, ancak onu monoton ve sorgulamayan gerçek hayatına döndüremiyorlar.
Diğer bir iddiaya göre koluna yaptıkları geçici veya silinebilir bir dövmeydi ve tüm o aksiyondan sonra silindi gitti. Peki öyle bile olsa neden filmin son sahnesinde yönetmen o dövmenin yokluğunu vurgulamak istedi? İlk Total Recall'da teri görmüştük sonuca varmıştık gerçek dünya alından akıp giden bir damla ter damlası "emeğin" sembolu o ter damlası tüm gerçeklik algımızı sonuçlandırmıştı. Peki bu nedir? Burada bilerek bir sonuçsuzlukla filmi bitirmek veya şimdi oturup yaptığım gibi "izleyiciye bırakmak" ne kadar anlaşılır? Yönetmen tüm bu holivud soslu aksiyonun içerisinden filmin özünü ortaya tokat gibi bir sonuçsuzlukla vurarak "Gerçeklik" dediğimizi bize sorgulatmak istiyor olmasın? "Alın çıkın işin içinden bakalım, bu kadar aksiyon yeter birazda felsefesine odaklanın beyniniz çalışsın" demek istemiş olabilir mi? Bilemedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder